Kekeleyen Öğrencinin Hayatına Dokunun
 
Bugün sizlere kekemelik sorunu yaşayan çocukların / gençlerin okul yaşantılarında karşılaştıkları güçlüklerden ve yıpratıcı deneyimlerinden bahsedeceğim. Amacım; danışanların gerçek hikâyelerinden yola çıkıp başta öğretmenlerimizle, anne babalarla ve elbette kekemelik yaşayanlarla bu hassas konuyu paylaşmak, “Neler yapabiliriz, katkımız ne olabilir?” sorularının cevabını aramaya yönelik bir yol açmaktır. Bunu yaparken de ele aldığım örnekleri danışanların bizzat ifade ettikleri biçimde aktarmaya özen göstereceğim.
 
Kekeleyen bir çocuğun hayatında kilit role sahip olduğunu düşündüğüm her eğitim kademesindeki öğretmenlerimize oldukça önemli görevler düşüyor. Çocuğu fark edip onu olduğu gibi kabul etmek, duygusal olarak güçlendirmek, sosyalleşmesi için fırsatlar yaratmak, anne babayı bilinçlendirerek gerektiğinde yönlendirmek gencecik bir insanın çok daha verimli ve mutlu bir öğrenim hayatı yaşamasına vesile olacaktır.
 
Kekeme Bireyler Sınıfta Ne Hisseder, Nasıl Davranırlar?
 
“Lise birdeydim. Tarih dersinden hocamız sözlü sınav yapacaktı. O kadar iyi hazırlanmıştım ki, soracağı soru ne olursa olsun anlatabilirdim. Tahtaya kaldırdı hoca, sorduğu şeyi çok iyi bildiğim halde heyecandan ağzımdan tek bir kelime bile çıkartamadım, cevabı bilmediğimi söyledim.. Çalışmadığımı zannettiği için azarladı beni, ağlayarak yerime oturdum. O günü hayat boyu unutmam mümkün değil. Keşke bunu hocama söyleyebilseydim.”
 
Bu cümleler otuz iki yaşında bir kadın danışanıma ait. Liseden sonra üniversiteye gitmeyi hiç düşünmemiş. “Bu konuşmamla mümkün değildi.” diyor.
 
Kekemelik sorunu yaşayan bireylerin neredeyse tamamı okul ortamında hem arkadaşlarından hem de öğretmenlerinden bu durumu gizleyebilmek için büyük çaba sarf ederler. Bu öyle büyük bir çabadır ki, son derece başarılı bir öğrenci Edebiyat dersinde okuma yapma zorunluluğu karşısında bayram günlerini, tatil günlerini ve daha kaç kez derste sesli okuma yapmak zorunda kalacağını hesap edebilir.
 
“Halbuki kekelediğimi ve sınıfta bir şey okurken takılmalarımın çok arttığını, bu durumun beni çok rahatsız ettiğini hocalara söyleyebilseydim, ya da farkına varıp onlar benimle konuşsaydı sorunum bu kadar ilerlemezdi, o günler de benim için ıstırap olmaktan çıkardı, buna eminim.” diye duygularını ifade eden iyi eğitimli, iyi bir meslek edinmiş erkek danışanım sınıfta sırayla okuma zorunluluğundan ne denli ürktüğünü bu şekilde dile getiriyor.
 
“Sınıfta kitap okumak istemiyorum çünkü kekelediğim için öğretmenim zaman kaybettiğimizi düşünüyor.” diyen dokuz yaşındaki danışanım aslında kendi düşüncesini belirtiyor, kendi algısı bu yönde. Okurken yaşadığı takılmalardan o kadar rahatsız ki öğretmeninin de bu durumdan sıkıldığını ve ona zaman kaybettirdiğini düşündüğünü hissediyor. Bu şekilde düşünen öğretmenler de olabilir elbette ama düşünmeyen pek çok öğretmen olduğu kanaatindeyim.
 
“Ben çok şanslıydım aslında o zamanlar kızardım, kötü gelirdi ama Türkçe öğretmenimiz her ders bana okuttururdu, kaçmak yok, derdi hep. İyi ki öyle yapmış diyorum şimdi, yoksa öz güvenim hiç kalmazdı herhalde.”
 
“Okulun açıldığı ilk günler gitmezdim zaten okula. Sırayla kendini tanıtma faslı çok korkuturdu beni. Gitmişsem eğer hasta numarası yapardım, başımı sıraya koyardım, arkadaşıma söyletirdim.”
Öğretmenler Kekeleyen Bireyleri, Çekingen Bireyler Olarak Tanımlayabilirler
Kekemelik problemi olan öğrenciler genellikle sınıf içinde derse katılmayan, hiç parmak kaldırmayan, arkadaşlarıyla fazla iletişim kurmayan sözel iletişimi zayıf, çekingen bireyler olarak değerlendirilirler. Oysa desteklenmeye ihtiyaç duydukları aşikârdır. Ders aralarında arkadaşları konuşmalarıyla ilgili hoş olmayan ifadeler kullanmış ve hatta alay etmiş dahi olabilirler. Özgüveni zedelenmiş ve sırf bu nedenle okulu bırakma aşamasına gelmiş lise birinci sınıf öğrencisi birçok danışanla karşılaştım. Bilindiği üzere ergenlik yılları çok farklı hassasiyetleri beraberinde getirmektedir. Eksik kalan, onarılmayı bekleyen taraflar bu dönemde uygun destek ve çabayla yerli yerine oturtulabileceği gibi, konuşma bozukluğu gibi ek bir sorunla bocalayan, engellendiğini hisseden ergen birey son derece hatalı davranışlara sürüklenerek, hayati yanlışlıklara imza atabilir. Mesela eğitimini yarım bırakmak gibi.

 

“Öyle zor günlerdi ki liseye başladığım ilk dönem. Kararımı kesin vermiştim yarı yıl tatilinde, okulu bırakıp ağabeyimle babamın yanında atölyede çalışacaktım. En iyisi buydu. Öyle çok utanıyordum ki konuşmamdan, sınıfta hoşlandığım çok güzel bir kız vardı mesela, onun beni duyabileceği bir ortamda kekelemek, konuşamamak onurumu kırıyordu.”
 
Söylediği şeyi yapmış otuz dört yaşındaki erkek danışanım seanslarda pişmanlığını defalarca dile getirdi. “Keşke, keşke okulu bırakmasaydım. Birileri halimi anlayabilseydi o günlerde, sırf bu yüzden okulu bırakma düşüncemin çok yanlış olduğunu bana söyleseydi, şimdi mutlu olacağım bir işi, mesleği yapıyor olurdum belki.”
 
“Sınıfa girer hemen arkalarda sağı solu boş olan bir yere oturur, yüzümü de öbür tarafa çevirirdim. Kimse bir şey sormasın, söylemesin diye. Hiç kimseyle konuşmazdım.”
 
Üniversite öğrencisi yirmi yaşındaki erkek danışanımın ifadeleri, aslında sorununun ne boyuta ulaştığını gözler önüne seriyor. İnsanlardan ve iletişimden uzaklaşmak kekemelik sorununu çözmez, çözmeyeceği gibi tam tersi giderek derinleştirir.
 
“Kekeliyorum diye beni oyuna almıyorlar, benimle oynamak istemiyorlar. Bana hep, sen niye kekeliyorsun diye soruyorlar, çok kızıyorum böyle sorduklarında.” On yaşındaki kız danışanım duygularını böyle dillendiriyor. Aslında arkadaşları onunla oynamak istiyor ancak “Sen neden kekeliyorsun?” diye sorduklarında çok üzülüp kendisi oyunu sürdürmüyor ve arkadaşlarına küsüp bir kenara çekiliyor. Öğretmen tarafından sınıf içinde çocuklara “Kekemelik” hakkında gerekli bilgilendirme yapıldığında bu tür olayların kısmen de olsa kontrolü sağlanabilir ama yine de zaman zaman çocuklar arasında gerek meraktan gerekse rekabet duygusundan veya kızdırma amaçlı buna benzer durumlar yaşanabilmektedir.
 
Duygusal hassasiyeti yüksek, kusursuz olma çabası içinde yoğun kaygı yaşayan çocuklarda uzman yardımı şarttır.
 
“Öğretmenimiz soruya en hızlı ve ilk önce kim cevap verirse ona artı vereceğim, diyor. Ben de çok hızlı yapmaya çalışıyorum ama öyle heyecanlanıyorum ki o zaman da çok kekelemeye başlıyorum.” dokuz yaşındaki kız öğrencim özellikle ilkokul döneminde kekeleyen çocukların sorunlarını arttıran bir hususa parmak basıyor aslında. Hızlı okuma yarışları, sorunun cevabını en hızlı bulma etkinliği maalesef kekemeliğin şiddetini arttırabilmektedir. Çocuğun yoğun baskı hissetmesi kaygıyı arttırmakta bu da daha çok kekelemesine neden olmaktadır. Kekeledikçe kaygısı artar, kaygısı arttıkça daha çok kekeler. Kendini yavaş yavaş konuşma, sınıfta söz alma gibi etkinliklerden uzak tutmaya başlar. Çok risklidir sorunu derinleştirir.
 
“Lise son sınıfta 2-3 kez İngilizce sunum yapmamız gerekiyordu. Erteleme, sunum yapmama gibi bir şansımız yoktu zaten. Sunumumu yapacağım güne belki bir hafta kala başlardı endişelerim. Bahçede tek başıma dolaşırdım. Aklımda hep o gün olurdu. Bir banka oturur kendi kendime telkin verirdim. Çok zordu o günler benim için.”
 
“Arkadaşım beni sevmiyor bana hep, sen niye böyle konuşuyorsun diyor.”
 
Okul öncesi, ilkokul, lise ve üniversite döneminde kekemelik sorunu yaşayan bireylerde ortak duygular sıklıkla kaçınma davranışlarıyla kendini gösteriyor. Kaçınma davranışlarını ortaya çıkaran temel duygu ise korku; kekeleyeceğim, konuşamayacağım, kelimeler çıkmayacak, küçük düşeceğim, kimse beni beğenmeyecek, alay edecekler korkusu.
 
Okul öncesi dönemde çabuk ağlayan, küsen, uyum sağlamada sorun yaşayan, arkadaşlarıyla oyun oynamak istemeyen veya hırçın davranışlarda bulunan çocuklar sorunlarının asıl kaynağı fark edilmediğinde giderek kekemelik sorununa eklemlenen başka problemlerle de yüz yüze kalabiliyorlar. Öğretmenlerin bu hassas durum karşısındaki farkındalığı, anne babayı bilgilendirmesi, olabildiğince erken dönemde bir uzman yardımının başlatılmasıyla çocukta ikincil belirtiler ve yetersizlik duyguları oluşmadan önlenerek kekemelik kontrol altına alınabilir.
 
İlkokul ve lise dönemlerinde ise yaklaşan ve / veya yaşanmakta olan ergenlik döneminin de etkisiyle sorun büyüyebilir. Zihnindeki kendilik tasarımı zarar görebilir, öz güven kaybı, başarısızlık korkusu, yetersizlik duyguları genci kuşatabilir. Depresif belirtiler, kaçıngan davranışlar yanında zaman zaman öfke nöbetleri de göze çarpabilir. Saydığımız belirtiler çoğalmadan ya da sıklığı artmadan bir uzman yardımına başvurulması hem sorunu yaşayan birey için hem de aile için avantajlı olacaktır. Bu süreçte öğretmenlerin desteği tartışmasız özel bir değere sahiptir.
 
Önceki yazılarımda da vurguladığım gibi kekemelik sorunu çoklu etmenlerden kaynaklanan ve artış gösteren bir konuşma sorunudur. Bu nedenle de ancak bir çok açıdan ele alınıp bireyi bütünüyle kapsayan, işlevsel yöntemlerle çalışıldığında kekemeliğin kontrolü mümkün hale gelmektedir.
 
Sağlıklı bir yaşam dilerim.
 
Dilek F. GÜNDÜZ